5 Nisan 2010

Yaşam-Ölüm

"Uyu istersen, daha çok yolumuz var"

Uyumak mı! Asla, ben halimden oldukça memnunum, pazar gününü doya doya yaşıyorum. Az önce 18 derece idi ve Van kahvaltıcılar sokağında ince belli çay bardağını güneşe tutup ne güzel bir gün dedim.

Bir süre sonra Tendürek geçidinde, derece 4'ü gösteriyor iken kar tiseliyordu. Tendürek'in yüksek rakımından zahir beynime az oksijen gitmiş olacak ki sana ilan-ı aşka yakın sözler sarfettim.

Bir süre daha yol katettik, bu kez, Gülüzar köyü levhasını gördük sislerin içinde, gülümsedim. Burada yaşanır mı dedin, onlar alışkın ki büyükşehire götürsen asıl yaşayamazlar dedim.

Iğdır'da yollarımız ayrıldı. Sen kendi yoluna gittin, ben başka diyarlara.

Balık ekmek yedim başka diyar için yola çıkmadan önce. Kılçık boğazımda kaldı, öldürmeyecek kadar ama! Yarım ekmek içini yedim ama kılçık inatçı çıktı. Yeni güzergahıma, yeni yol arkadaşlarım ve boğazımda konuşlanan kılçıkla birlikte devam ettim.

Epey gittik, sınırı geçtik, votkadan fazlasıyla nasibini almış bir şoför sinyal vermeden arabasını sola kırmaz mı! Küt diye çarpmamak için arabaya, biz de aracımızı önümüzdekinden daha sola kırdık mecburen. Aracımız kendi ekseninde döndü ve bir yamaca yarım metre kala ancak durabildi.

Kılçık boğazımda değildi artık, nasıl yutkunduysam ondan kurtuluvermiştim!

Böyle bir pazar gününü uyuyarak geçirmek olur muydu!

Nasılsa pazarlar çok, senin olduğu pazar ise tekti. Bugün çarşamba. Ama benim takvimim halen geçen pazarı yaşıyor.

Hiç yorum yok: